top of page

Geçicilik

Bundan kısa zaman önce sessiz sakin bir arkadaşım ve genç fakat hali hazırda ünlü olan bir şairle3 beraber yaz çiçeklerinin manzarası eşliğinde yürüyüş yapıyorduk. Şair etrafımızdaki doğanın güzelliğine hayran kalıyor ama [bundan4] hiç haz almıyordu. Aynen insanın geriye kalan tüm güzellikleri ve insanlığın yarattığı tüm asil ve güzel şeyler gibi; bu güzelliğin de kaderinin geçicilik olduğu ve kış gelince ortadan yok olacağı düşüncesi onu rahatsız ediyordu. Başka bir zamanda sevebileceği, takdir edebileceği her şey geçicilikten ötürü değerini kaybetmiş olarak gözüküyordu.

Biliyoruz ki, tüm güzel ve kusursuz olanların unutkanlık içinde yok olması [fikri/olgusu] iki farklı tinsel hareketi doğurabilir. [Bu hareketlerden] biri [bir kişiyi] bu genç şairin acı verici bir dünyadan ötürü olan bıkkınlığına , ötekiyse bu olgunun inatçılığına karşı bir baş kaldırıya sürükler.

Japonya'da yeni bir sanat akımı başlamıştır. Geneli liseli öğrencilerden oluşan sanatçılar sınıflarının kara tahtalarına resim yaparlar. Bu resim de akımın güzel örneklerinden biridir. Hoca geldiğinde ders anlatabilmek için tahtayı silmek zorundadır. Geçiciliğe güzel bir örnek değil mi?

Hayır! Doğanın, sanatın, duygular dünyamızın ve dış dünyanın tüm ihtişamının eriyip bir hiçliğe yer bırakmak için var olması mümkün değildir. Buna inanmak çok saçma ve kutsal olana saygısızlık olurdu. Tüm yıkıcı etkilere rağmen [bu güzellikler] bir şekilde sürüp gitmiyor olamazlar. Ama bu sonsuzluk zorunluluğu, çok net olarak, bizim arzu dünyamızın hakiki bir değer ileri sürebilmekte elde ettiği başarısıdır. Acı olan da doğru olabilir. Ben, ne güzel ve kusursuz olan için bir ayrımcılık yapmaya, ne de evrensel geçiciliği yadsımaya karar verebilirim. Gelin görünki kötümser şairle, güzelin geçiciliğinin onun değerini düşürdüğü konusunda hem fikir değilim.

Aksine değerini arttırır! Geçiciliğin değeri zamanda nadirliğin de değeridir. Haz alabilme olasılığımızın sınırlanması; bedelini arttırır. Güzelliğin geçiciliğinin, onda bulduğumuz neşeyi gölgelemesi düşüncesini anlaşılamaz ilan ederim. Her kışın yıkıcılığından sonra doğa her sene tekrardan güzelliğini gösterir, bu [güzelliğin] dönüşümü bizim hayat süremize karşılaştırıldığında sonsuz olarak nitelendirilebilir. İnsanın suratının ve vücudunun güzelliğinin mekandan sonsuza kadar yok oluşuna tanık oluyoruz ama bu yaşamın kısalığı güzelliğe yeni bir çekicilik daha ekler. Eğer tek bir gece açan bir çiçek varsa, çiçek vermesi bize daha az muhteşem gözükmez.

Bir sanat eserinin ve bir entellektüel üretimin güzelliği ve kusursuzluğunun değerinin de zamanda limitliliğinden ötürü düşemesi gerektiği fikri ile de yüzleştim. Varsayalım ki bugün sevdiğimiz, zevk aldığımız tablolar ve heykeller bir gün gelip un ufak edilsinler ya da bizden sonraki bir insan ırkı bugünki şairlerimizin ya da düşünürlerimizin eserlerini anlamasınlar ya da öyle bir jéolojik dönem gelsinki dünyada yaşayan herşey sessizleşsin; [bu durumlarda dahi] tüm bu güzelliklerin ve kusursuzlukların değeri sadece bizim duygu dünyamız için olan anlamı ile belirlenir.Bunların [duygu dünyamızdaki varlıklarından] daha fazla var olmasına ihtiyaç dahi yoktur; mutlak dünyevi zamandan bağımsızdır.

Bu [acı verici bir dünyadan ötürü olan bıkkınlığa dair] görüşleri saldırılamaz buluyordum ama arkadaşım ve şair hakkında hiç bir izlenimimin olmadığı dikkatimi çekti. Daha sonradan ne olduğunu bulduğuma inandığım, onların yargılayışlarını etkileyen kuvvetli duygusal bir öğenin bu başarısızlığa neden olduğu sonucuna vardım. Bu güzelliğin hazzının değerini düşüren [duygusal öğe] sadece ruhlarının yasa karşı olan bir başkaldırısıydı. Bu güzelliğin geçici olduğunun temsili, iki hassas ruha güzelliğin kayboluşunun yasının öntadını veriyordu ve ruh kendini acı verici olan herşeyden geri çektiği gibi [onlar] güzellikle ilgili olan hazlarının geçiciliği düşüncesi ile rezil olduğunu hissediyorlardı.

Sevdiğimiz ve takdir ettiğimiz bir şeyin kaybına dair olan yas, acemi olan bireye o kadar doğal görünür ki bunu aşikar ilan eder. Ama psikolog için yas büyük bir sırdır; [yas] kendi kendini açıklayamayan [konuya] daha da karanlık başka şeylerin eklendiği olgulardan biridir. Biz kendimizce şöyle bir temsile sahibiz: gelişimin en başlarında benliğin kendisine dönük olan libido olarak adlandığımız bir sevme kapasitesi vardır. Daha sonralarda, ama doğruyu söylemek gerekirse [gelişimin] çok başlarında, bu libido kendini bırakıp, nesnelere doğru dönüyordur; böylece bir şekilde kendi benlik'imizi içimize alıyoruzdur. Nesneler bizim için kaybolmuş ya da yıkılmış olsun, bizim sevme kapasitemiz (yani libidomuz) tekrardan özgür kalıyordur. Kendisini başka bir nesnenin vekili olarak alabiliyor ya da geçici olarak benliğin üzerine gelebiliyordur. Ama o zaman neden libidonun nesnelerinden kopması bu kadar acı veren bir süreçtir? Bunu anlayamıyoruz ve şimdilik hiç bir hipotezimiz yok. Sadece görüyoruz ki libido nesnelerine takılıyor ve yerine koyabilecek bir vekili müsait olsa bile kaybolan nesnelerini bırakmak istemiyordur. İşte bu yastır.

Şairle olan söyleşi savaştan evvelki yazda olmuştu. Bir sene sonra savaş dünyayı istila etti ve tüm güzelliklerden yoksun bıraktı. Sadece geçtiği peysajların güzelliklerini yok etmiyordu; yolunun üzerinde olan sanat eserlerine de dokunuyordu. Bizim kültürümüzün birikimiyle ilgili olan gururumuzu kırıyor ve o kadar düşünür ve sanatçıya olan saygımızın, ırkların ve halkların çesitliliğine dair son ümitlerimizin de üstünden geliyordu. Bilimimizin yansızlığına çamur attıyor ve dürtüsel yaşantımızı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Yüzyıllarca süren aramızdaki en asillerden aldığımız eğitimlerle evcilleştirdiğimize inandığımız kendimizdeki kötü ruhları ortaya çıkarıyordu. O kadar çok sevdiğimiz şeylerden bizi yoksun bıraktı ve sabit olarak gördüğümüz bir çok şeyin geçiciligini gösterdi ki vatanımızı tekrardan küçük ve dünyanın geri kalanını büyük ve uzak yapıyordu.

Şaşırmamalıyız ki nesneleri bu kadar zayıflamış olan libidomuz, çok daha büyük bir şiddetle kendisine kalanları yani vatanı için sevgi, yakınları için olan şefkat ve ortak noktalar için olan gurur tutkulu bir şekilde kuvvetlendi. Peki bu şu anda kaybolmuş olanlar gerçekten bizim için olan değerlerini dayanıksız ve yıpranmış oldukları için yitirdiler mi? Bir çoğumuza gözüken budur ama ben haksız olduklarını düşünüyorum. İnanıyorum ki böyle düşünenler kalıcı bir vazgeçmeye meyillidirler çünkü sevdikleri kalıcı çıkmadığından kayıplarının yasını tutuyorlardır. Biliyoruz ki, ne kadar acı verici olursa olsun yas kendi parkurunu tamamlar. [Yas] kaybettiği nesneden herşeyini çektiğinde, kendini de tüketir ve böylece hala gençsek ve yaşam enerjimiz varsa; libido tekrardan bağımsız hale gelip kaybetiği nesnelerin yerine eğer mümkünse en az eskisi kadar değerli ya da daha değerli yeni nesneler koyar.

Ümit ederiz ki bu savaşın kayıpları içinde bu [yas] sürec[i] farklı olmayacak. Bir kere yasın üzerinden geldiğimizde kültürün değerleri için olan yüksek saygımızın, onların hassaslığını deneyimlememizden dolayı acı çekmediğini göreceğiz. Savaşın tüm yıktıklarını, belki de daha sağlam bir zemin üzerinde ve eskisinden daha uzun süreli olacak bir şekilde, tekrardan inşaa edeceğiz.

Sigmund Freud

Çeviren : Pınar Arslantürk

Notlar :

1 Passagèrete: Türkçe'ye geçicilik olarak çevrilmistir. « Freud'un bu metnin başlığında kullandığı kelime Goethe'nin Faust'taki 12104 ve 12105 numaralı mısralarına gönderme yapmaktadır. Bu satırlarda Goethe şöyle yazmıştır : « Alles Vergängliche ist nur ein Gleichnis » tüm geçenler sadece simgedirler. ( Fransızca'ya çevirenin notu)

2 Fransızca çeviride kullanılan kelime kuşların mevsimsel göçleri için kullanılan kelimedir. Bu tercih kelimenin Almanca kökenine sadık kalmak ve kelimenin anlamını genişletmek için yapılmıştır. (Fransızca'ya çevirenin notu, Traduire Freud)

3 Bu metinde adı belirtilmeyen iki arkadaşın tam kimliği tespit edilememiştir. Ama Freud'un Munich'te, Uluslararası IV.ci Psikanaliz Kongresinde, 1913 eylülünde buluştuğu suskun diye nitelendirilenin Lou Andresas-Salomé ve genç şairinse R.-M.Rilke olduğu düşünülmektedir. (Fransızca'ya çevirenin notu)

4 Bu parantezlerin içindeki bütün kelimeler türkçeye çeviren tarafından okumayı kolaylaştırmak için konulmuştur.

Yukarıda yer alan siyah-beyaz İsa'nın son yemeğini canlandıran tabloyla ilgili bir not

Japonya'da yeni bir sanat akımı başlamıştır. Geneli liseli öğrencilerden oluşan sanatçılar sınıflarının kara tahtalarına resim yaparlar. Bu resim de akımın güzel örneklerinden biridir. Hoca geldiğinde ders anlatabilmek için tahtayı silmek zorundadır. Geçiciliğe güzel bir örnek değil mi?

Metnin ilk yayını 1916: Goethe'nin Toprakları 1914-1916, Stuttgart-Berlin, Deutsche Verglags-Anstalt

İngilizce çeviri 1957 : Standard edition, t. XIV, p. 305-307

Fransızca çeviriler 1956 : Kaçarlılık, çev. Marie Bonaparte, in Yıpranmanın önünde iki düşünür, Rev. Franç. Psychanal., 20 (3), p.307-315 1981 : Bir günlük, çev. F. Lévy, Rev. Franç. Psychanal., 45 (3), p. 569-573 1984 : Ephémère destinée, traduit par J. Altounian, A. Bourguignon, P. Cotet,. A. Rauzy, in S. Freud, Résultats, idées, problèmes, I (1890-1920) , P.U.F., Paris

Türkçe çeviri 2013 : Geçicilik, Pınar Arslantürk

• Almanca'dan Fransızca'ya çevirenin notu Bu metin 1915 yılının kasım ayında yazılmış ve 1916 senesinde Berlin'deki Goethe

derneğinde Goethe'nin toprağını anma olarak düzenlenen sayıda yer almıştır. Bu yurtseverlik anıtı Prusya'nın tekrardan inşaasına yardım toplayacaktı.

Benzersiz bir tema ; savaş ve barışla yüzyüze olan Cermen ülkelerinin sorunlarının geleceği ile ilgili olan bu sayı 247 kişinin katılımı ile gerçekleşmiştir. Aralarında Gerhard Hauptmann, Hugo von Hofmannsthal, Ricarda Huch, Arthur Schnitzler, Jakop Wassermann gibi yazarlar, Richard Strauss gibi bir müzisyen, Max Liebermann gibi bir ressam ve Paul von Hindenburg gibi bir asker, Theobald Bethmann-Hollweg, Walter Rathenau, Ferdinand von Zeppelin gibi politikacilar ve Ernset Haeckel ve Albert Einstein gibi bilginler yer almaktadır.

• Fransızca'dan Türkçe'ye çevirenin notu Bu metin, kendisinden hemen önce yazılan Metapsikoloji'de yer alan Yas metninin bir

uzantısı niteliğini taşımaktadır. Genel olarak göz ardı edilen bu metnin Sigmund Freud'un yasla ilgili olarak arayışını göstermesinden ötürü sahip olduğu değeri türk okuyucusuna kavuşturmak adına Türkçe'ye çevrilmiştir. Tüm psikanalitik kavramlar ancak bir klinisyenin arayışı, klinik ve bireysel deneyimi ile tarihsel gelişiminde perspektife koyulduğunda anlam kazanırlar. Bu noktada yas metnine ulaşabilmek için Sigmund Freud'un katettiği bireysel, toplumsal ve kavramsal yolu gösteren nitelikte olan bir metindir.

Aynı zamanda Türkiye'nin geçiriyor olduğu bu zor günlerde, bir düşünürün kendi zor günlerindeki umudunu göstermesi, hatırlatması açısından belki bize de cesaret verebilir. Ceviri Fransızca'daki 1984 ve standart edition ve İngilizce standard edition çevirilerin karşılastırılması ile yapılmıştır.

İçerikler
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page