top of page

Sözün Paradoksları

Lacan 1973'te özneden konuşan varlığa, dilden lalangue’a geçmiştir ve bu şekilde sözle ilgili ortaya koyduğu paradoksu da derinleştirmiştir. Bu tarihten itibaren artık söz sadece zevkin (jouissance) bir sınırı değil aynı zamanda onun vektörüdür de. Bu kuramsal dönüşüm, söz ve şiddet ilişkisini nasıl ele aldığımızı doğrudan etkiler.

İnsan evladının sözün alanına girmesi onu insanileştirendir ve bu, onun, kesinlikle soy zincirine, akrabalığa, soy bilime dahil olmasıyla sonuçlanır. Kuşkusuz ki, sözün ayrıştırma/ayırma etkisi vardır: söz her şeyden önce küçük öteki’den, dolayısıyla kimlikten, Bir'in yükselmesi’nden ve Şey'den, a nesnesinden ayırır. Aynı zamanda söz annenin bedenine dair yasağı (inter-dit)1 ortaya koyar. Daha açık söylemek gerekirse söz, sonsuza kadar kaybedilmiş bir zevki insan evladına yasaklar: ne çocuk anneden zevklenir, ne de anne çocuktan, ne anne tarafından yutulur, ne de anneyi yutar. Bu yönüyle, söz ilkel saldırganlığı bastırmak için etkili bir “şiddetten koruyucudur”. Fakat unutmamak gerekir ki, Freud bu baskılamanın da bir şiddet olduğunu 1929'da Uygarlığın Huzursuzluğu’nda zaten belirtmiştir: “ Daha uygarlığın ilk aşaması olan totemizmde, cinsel nesne seçimindeki ensest yasağı, insan cinsel yaşamının tarih boyunca maruz kalmış olduğu en esaslı örselenmeyi beraberinde getirmiştir” (s.49), ve aynı metinde şu şekilde devam etmiştir “ Bu yasaklarda dile getirilen, herkes için geçerli tek bir tür cinsel yaşam talebidir ”(s.50)

Analizanın sözü kadar gerek yorumlama eylemi, gerek müdahaleler, gerekse kesme eylemi veya ‘hayır’ demesiyle analizde ortaya çıkan analistin sözü de gereklidir. Otistik ve psikotiklerle, analistin sözü yatıştırıcı dahi olabilir. Hatta aynı zamanda Lacan, sözün hakikat (vérité) olarak ortaya çıkan tek eylem biçimi olduğunu ortaya koymuştur. Peki, Kutsal Söz bizi şiddetten koruyor mu? ''Sen konuşursun''. Sadece (kutsal kitaplarda geçen bu konuşma emri dahi - ç.n.) bu ‘sen konuşursun’ cümlesi bile aksini duyurur: söz ile bağlantılı bir şiddet vardır.

İlk olarak, yukarıda gördüğümüz gibi, gösterenin ağına yakalandığında konuşan varlık, bu ağın içinde boğulmasa dahi en azından bir tuzağa yakalandığını söyleyebiliriz2. Lacan’ın öğretisinin ilk zamanlarında annenin hesaba katması gereken babanın sözünü düşündüğümüzde de, ardından Lacan’ın öğretisinin ikinci bir zamanında yani baba işlevinin babanın adlarıyla çoğalmasının sonucunda gösteren zincirinin etkisini düşündüğümüzde de söz kastrasyonun ilk vektörüdür : konuşma eyleminin varlığından ötürü insan ‘tam’ zevklenemez. Kötü zevklenmek, sadece yeterince zevklenememek ya da istediği gibi zevklenememek demek değildir; bu aynı zamanda kötü bir şekilde, olmaması gereken gibi zevklenmek anlamına da gelmektedir. Bu, Büyük Öteki ile olduğu kadar küçük ötekilerle de alakalıdır.Söz bu durumda şiddetin bastırılmasını sağladığı kadar aynı zamanda provokasyon, işkence, nefreti çağıran ve nefretin çağırdığı, "gerçeğe sadece tüm anlamını yitirmek için dokunan" alay/yargıdır da. Her zaman, ayrımcılık, aforoz, katliam, haçlı seferi veya cihad çağrıları da söylem içinde düzenlenmiştir. Söz, savaşçı ve yalancı olabilir.

Belki de sözün bu iki yönünü (ç.n.: şiddeti baskılayan ve insancıllaştıran/şiddeti örgütleyen ve insanı baskılayan) en iyi şekilde temsil eden tanrı, çifte yüzü ile Janus’tür; ama hangi yüze hitap ettiğimizi bilemeyebiliriz. Dolayısıyla Freud'un buluşunun ilgi çekici yanı, sözün üçüncü yüzünü

keşfetmesidir : daima kontrol edilemiyor olsa dahi her zaman ve her yerde, (bu konuştuğunda) bir aktarım vardır. Analitik ilişkinin yapay, deneyimsel mekanizması, aktarımın kontrollü bir şekilde kullanılması ve aktarım üzerinde çalışılması ile sözün düğümlerinin çözülmesi, anlamın kaybolmasına izin verir. « Sözün bittiği yerin sınırlarında şiddetin alanının başladığını ve onu tetiklemese bile hali hazırda orada şiddetin hüküm sürdüğünü bilmiyor muyuz? . » Jacques Lacan'ın bu cümlesi, üzerinde çalışmayı önerdiğimiz temanın kaynağı/yolluğudur. Hatta bu tema psikanalitik etiğin ve klinik pratiğin temellerine bizi geri götürendir.

Modernitenin giderek artan endişe verici çöküşleri/sapmaları karşısında bunlardan faydalanmak gereklidir. Özellikle, sosyal ağların nefret uyandırdığı, şiddet içeren suistimallerin topluca bulunduğu yerleri, kapitalist sinizmin şafağında olan “indirgemeci” politik sözü düşünelim. Fanatik öğretilerin telkinle aktarılması ve hor görmenin öğretimi, körü körüne olan şehir şiddeti ve farklılığın reddi, silahlı çatışma, biyolojik çeşitliliğin yok edilmesi ve zorunlu göç gibi unsurlar bu tabloya eklenirler.

Klinisyenin4 günlük rutininde, (ister hasta bakıcı, ister psikoloji alanında, isterse de özel eğitim alanında olsun) sosyal alanda kendisini empoze eden olaylarla, tekil/biricik olanları ele alıyışıyla düğümlemelidir.

Kimi çocuk ve ergenlerde görülen vahşet ve şiddet nasıl tedavi edilir? İşyerinde yönetim ideolojilerinin yarattığı ıstırap nasıl ele alınır? Bu soruların yanı sıra eyleme geçiş ve intihar teşebbüsleri kliniği, bağımlılık ya da psikopati de aynı zamanda bu seneki temamızın merkezinde yer almaktadır. Ayrıştırıcı/bağı kopartıcı güçlerle karşı karşıya kaldığında, etik duruşunu netleştirmek ve insani koşulları her bir (kişi) için sağlamak pratisyene kalmıştır. Dinin ve transhümanizmin geleceğe yönelik çözümler olarak ilan edildiği bir zamanda sorun ciddidir. Söz ve şiddet arasındaki güçlü bağlantıyı, onları birbirine bağlayan karşılıklı etkileri ortaya çıkarttığı için psikanalize burada önemli bir yer düşmektedir. Her ikisi de [söz ve şiddet] dil olgusuna katiyetle bağlıdır. Bunu yapmak için, bu şiddet teriminin kapsadığını açıkça tanımlamalı ve saldırganlık, şiddet ve nefret arasında işlevsel ayrımlar ortaya koymalıyız.

Freud, analizlerinde ortaya çıkan olumsuz terapötik reaksiyonu (olumsuz aktarım) ve aynı zamanda onun devrinde olan [birinci dünya savaşıyla ortaya çıkan] ölüm itkisini Kitle Psikolojisi ve Kültürdeki Huzursuzluk metinlerinde ele almış ve bu soruyu atlamamıştır. Sıçan Adam, saldırganlığı herhangi bir nevrozun merkezinde olarak ele alan, sessiz nefreti semptomun kalbindeki olarak tanımlayan, cinsiyet skandalını da ele almayı atlamayan analiz sürecine dair bir metindir. Bu sorunsal Lacan'ın "Söz ve dilin işlevi ve alanı" metni ile başlayan ve söylemlerin5 ortaya çıkmasına kadar uzanan süreçte yeni bir dönemece

girer.

Lacan için, tıp ki Freud'da olduğu gibi, insanın dil ile karşılaşması örseleyici bir deneyimdir: küçük varlığın dile girmesi, öznenin ortaya çıkış yolunu açarken, bir kayıp belirtisi olarak görülen ilk travmayı da oluşturur. Lacan'a göre, gösteren « konuşmalan- mayla » zevki durdurduğu kadar, aynı zamanda zevkin’in bir aracıdır da. Bu tezi ne modern söylemin üst benliksel ifadeleri, ne psikozun söylem dışılığı, ne de hakarete dönüşen aşk tutkusu çürütemez. Arzu diyalektiğinin dışında şiddet, sözün ve dilin tersi olarak açığa çıkar. Tam da bu noktada, analitik söylemin, uygarlıktaki efendi Söyleminin ve onun kapitalist reddinin yol açtığı yıkıma, nasıl bir çıkış yolu oluşturduğunu tespit etmemiz gereklidir. Zararlı zevki sınırlamak ve azaltmak için, psikanaliz ve psikanalizden türeyen uygulamalar söze ve etkilerine güvenirler. Sözle çalışan geniş bir alan vardır; bu alan kapsamında psikanalitik yaklaşımının özgüllüğü nedir? Analiz, söylemeye alan tanır. İmkansız olan, adlanamayan ve söylenemezin karşısında söylemek! Bu konuşmaktan farklıdır: bu, psikanalizin önerdiği söz deneyiminin etiğinin temelidir. Bu yıl bu temanın seçimiyle sizi davet ettiğimiz bu yolu birlikte almaktır.

Lacancı Forum Psikanalitik Klinik Eğitimleri Derneğinin 2018-2019 eğitim yılı argümanıdır.

Dipnotlar: 1. Burada kullanılan inter-dit kelimesi sözlükte yasaklamak anlamına gelmekle beraber yazar araya koyduğu “-“ işareti ile inter ve dit kelimelerini görünür kılmaktadır. Inter arasında anlamına gelirken dit de söyleme anlamındadır. Bu durumda söz anne bedenini yasakladığı kadar bu yasağın da metnin ilerisinde yazarın ele alacağı gibi babanın sözünün anne tarafından hesaba katılmasıyla olduğunu ortaya koymaktadır.

2 Burada yazar bir ağa düşme ile neredeyse bir hayvanın avlandığında ağa yakalanması gibi bir metafor kullanmıştır.

3 Lacan J., « L'Étourdit », dans Autres écrits, Paris, 2001, Seuil, p. 487.

4 Burada bahsedilen klinisyen terimi hastanede görev alan hastalarla ilgili bütün ekip için kullanılmaktadır.

5 Burada Lacan'ın formalize ettiği dört söylemden bahsedilmektedir.

İçerikler
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page