top of page

Kurumu Düşünmek : Özellikle Narsistik Zorluklar

Kurumu bir düşünce nesnesi olarak ele alma çabamızın önünde temel bir zorluk vardır. Bu zorluk bizim kurumla ilişkimizin ruhsal boyutundandır (enjeux psychique). Ben, bu zorlukları üç ayrı grupta inceliyorum. Birincisi bizim kurumda var olan ve kuruma (manevi) yatırım yapan özneler olmamızın narsistik ve nesnel temelleriyle alakalıdır. Bir kurumda bizler, idealize edilmiş/perseküte eden ilişkiler içindeyizdir ve kurumu bir arada tutan ve bizim ona bağlılığımızı sağlayan imgesel/simgesel özdeşimlerle ona olan bağlılığımızı hissederiz. Kökensel bir şiddetle ve kurucu atamızın imgesinin şiddetiyle karşı karşıya kalırız. Söylem alanına gireriz ve kendimize ait tekil sözümüzü tanıtamamaktan ötürü acı çekeriz. Kurumla olan ilişkimizi olumsuz yönde etkileyen zorluklar kurduğu düşünceyi engeller. Bu şundan daha az bir şekilde tanımlanamaz: biz konuşan ve arzu duyan varlıklarız çünkü (kurumda) mümkünatsız olanı tanımlarız :

  • anne kuruma sahip olma yasağı

  • ilk haline/ ivedi - füzyona (fusion immediate) dönme yasağı (1.)

Bu kurumla ilişkide, bastırılır, inkar edilir ya da hesaptan düşülür.

Hay Girls Institution, Avustralya, 1961

Kurumu düşünmeye dair ikinci zorluksa çok başka bir türdendir : burada düşüncenin içeriklerine karşı bir direnç değildir söz konusu olan fakat bastırmadan da geride olan temsil edilemez olana dairdir. Kurumu ancak ruhsal ve hayatımızın süreçleri için oluşturduğu sessiz ve hareketsiz çerçeve (nin katastrofik bir dağılması döneminden) perspektifinden bakarak, öznelliğimizin arka planı boyutunu düşünerek düşünebiliriz.

Fakat bu düşüncenin doğabilmesi/meydana çıkabilmesi bireylerin katılabileceği/katıkılarını sunabilecekleri bir düşünme yetisi ve uygun bir çerçevenin hali hazırda orada keşfedilmeye hazır olması gereklidir. Bu kültür ve toplumun metaçerçeve işlemidir. (...) Bu ikinci zorluk öznelliğin sıradaşı bir yoğunlaşması (farklı noktalarda decentration) merkezi dağıtması ile ilgilidir. Kurum bizden öncedir, bizi kendi içerisindeki bağlarla içerisine alır, söylemlerinin içine alır, ama bu düşünce bizi kendini merkezde görme ilüzyonunda olan ikincil bir narsisizme dair bir sorunla karşı karşıya bırakır : kurum bizi yapılandırır ve kimliğimizi oluşturan bağların zeminini oluşturur. (...) İşte burada sınır olan iki kavram doğmaktadır: beden deneyiminin güncellediği biyolojik sınır ve kurum deneyiminin güncellediği sosyal sınır. Bu öznenin bedeninde ve kurumda bel kemiğini ve temelini oluştururlar ve bilinmeyenle olan ilişkisini desteklerler. Kurumlarda olan bitmek bilmeyen ruhsal işleyişin, temsil edilemez olanın düşünülmesi/ortaya koyulması ve belirsiz olan bu ''biz''e karşı gerekli bir savunmadır.

En son zorluk ise kurumun bir düşünce nesnesi olarak ele alınmasına dair değildir fakat kurumun özneyi de içine alan ve oluşturan bir bağ bütünü olarak ele alınmasıdır. Bu durumda bir kurumu düşünmek tekmerkezci düşünme ilüzyonunu bırakmayı gerektirir. Bizim bir kısmımızın bize ait olmadığının kabulünü gerektirir. Gene de kurumun olduğu yere ben de varmalıdır. Burada vurguluyor olduğum şey iki kutuplu bir düşünceden daha karmaşıktır: içerideki-kapsayan, belirleyen-belirlenen- parça-bütün gibi ikili sistemlerden. Burada daha karmaşık ve iç içe geçmiş bir yapıyı ele alırız : özneyi kapsayan grup daha büyük bir kapsayan olan kurumun içeriğidir.

Dipnotlar:

1. Yazar burada ödip yasasına referans vermektedir. Aynen ruhsal düzlem kurulurken, insancıllaşmanın, medeniyete adım atmanın ilk koşulunun yasanın içselleşmesi olduğu gibi, kurumları da kuran temel yasalar vardır. Bu cümlelerinde yazarın kurumları da medenileştireni ödip yasasının içselleşmesi olarak ortaya koyduğunu öne sürebiliriz. Nasıl ki çocuk annesine sahip olamaz anne yasaklı bir zevk nesnesidir- aynı şekilde kuruma dahil olan bireylere de kurum indirgenemez ve bu bireylerin her birine de kuruma sahip olmak yasaklıdır. İkinci bir yasak ise aynen annenin bebeği karnından çıktığı dönemdeki gibi annesel meşgüliyetinde orta olan bebeğe her an ve düzenli bakım verme aciliyet ve önemi ve fözyün düşleminin bebeğin büyümesiyle ortadan kalkmasının gerektiği bebeğin anneye yasaklı olduğu gibi bir kurum kurulduktan ve kurumu aşamasındaki yoğun uğraşlar kapandıktan sonra kurum da aynı füzyon yasağına tabiidir.

Bu çeviri metni üzerine bir çalışma 2018 senesi aralık ayında Mira Psikoterapi Merkezinde gerçekleşmiştir.

İçerikler
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page