top of page

Arzu ve Dürtü



Manuel Fernández Blanco

Çeviri: Pınar Arslantürk & Selen Kıraç


Arzuya karar vermek nevrotiğin tam da başaramadığı şeydir. İster histeri için memnuniyetsizlik, ister obsesyonel için imkansız ya da fobi için kaybolma tehdidi şeklinde olsun, arzu daima nevrotik için bir eksi ile damgalanmıştır. Eğer, arzu bir « hayır »la geliyorsa, dürtü her zaman tatmin olur ve bir « evet »tir. Bu nedenle Jacques Alain Miller tarafından şu şekilde formüle edilen soruya varırız: “Arzu dürtüyle eşdeğer tutulsa da tutulmasa da kendimize, zevklenme isteğinin analizin sonunda ne olduğuna dair bir soru sorabiliriz; yani analizin sonunda en nihayetinde arzu zevklenme isteğine denk gelecektir.”

11. Seminerin sonunda Lacan bunu formüle eder: « Öznenin yerinin a'ya göre saptanması üzerine, temel düşlem deneyimi dürtü halini alır. Peki o zaman kökene, dürtüye ilişkin bu opak ilişki deneyiminden geçen birine ne olur? Radikal düşlemdeki yolculuğunu tamamlamış bir özne dürtüyü nasıl yaşıyor olabilir? » Lacan, 11. Seminerin bu son dersini şu sav ile nihayetlendirir: « Analistin arzusu, saf, katıksız bir arzu değildir. Mutlak farklılığı elde etme, ona ulaşma arzusudur ki bu farklılık özne, birincil/ilksel gösteren ile karşı karşıya gelip, ilk defa tabi olma konumunda kaldığında devreye giren farklılıktır bu. Sınırsız bir aşkın anlamı ancak burada ortaya çıkabilir, çünkü yaşayabildiği tek yer olan yasanın sınırları dışındadır…».

Öznenin a nesnesiyle ilişkisinde konumunun/yerinin saptanması kendisini bir özne olarak gerçekleştirmesini sağlar. Lacan’ın Daniel Lagache'ın raporu üzerine bir not başlıklı konuşmasında geliştirdiğine atıfta bulunursak, bu, öznenin —kişinin ideallerinin ötesinde— dünyaya gelişinde, yaşayan bir varlık olarak ereksiyonunda Öteki için bir nesne a olarak ne olduğuna erişmesi anlamına gelir. Lacan bize şöyle söyler: « ... arzuladığı şeyi isteyip istemediğini bilmek için özne yeniden doğmaya çağrılır.» ve şunu ekler: « Bu, öznenin arzusunun fidyesi için bizzat kendisinden bedelini ödemesi gerektiği bir alandır». Bu nedenle arzunun, bir libidinal nesne olarak olduğumuz şeyden tazminatını alması gerekir. Yani görüyoruz ki kuramda analizin bitişinin bir sonucu olarak zevkin damgası/işareti ve arzu arasında bir eklemlenme bulmak için Lacan’ın son dönem öğretisini beklememiz gerekmez.

Bir analizde mutlak farkı izole etmek, zevkin tekilliğiyle olası bir karşılaşmanın sonucu olarak arzunun nedenini/dayanağını izole etmek aynı şeydir/eşdeğerdir. Psikanalizde bu karşılaşmaya travma diyoruz. Jacques Alain Miller hatta daha da netleştirerek bu mutlak farkın saflıkla/katkısızlıkla uzaktan yakından alakası olmadığını/bununla ilişkilenmediğini aksine onun, Lacan’ın pislik (saloperie) olarak adlandırmakta tereddüt etmediği şeyle eklemlendiğini belirtir. Öyleyse, [bir analizde olan], her birimizdeki pisliği, arzunun nedeni/dayanağı olarak izole etmektir. Bu nedenle, Lacan’ın « yorum arzunun nedenini/dayanağını amaçlar » aforizmasının yorumun zevki amaçladığı anlamına geldiğini Jacques-Alain Miller vurgular.

Bir analizde istikrarla karar verilen arzu, arzuya, zevke yaklaşma arzusudur. Jacques-Alain Miller şunu onaylar: « Arzuya dair tanımlamayı, adlandırmayı başardığımız her şey zevktir. Ne istiyorsun? ‘un yerine bir cevap olarak esasen, İşte burada zevk var’ı elde ederiz.» Zevkten vazgeçme olasılığını (possible) vurgularsak dahi, Öteki’ne fallik bir fedakarlık etiğinden vazgeçmek imkansızdır (impossible). Ancak Lacan'ın son öğretisi, hakiki Öteki'nin (Autre veritable) dil değil de beden olduğunu açığa çıkarır. Böylelikle ontolojik düzeyden ontik düzeye geçer. Bunun da açtığı perspektif « öznenin yalnızca zevki deyim yerindeyse kaçak göçek elde etmektense, negative edilmesi imkansız bir zevke erişimi özgürleştirmeyi, ondan ayrılmış olmayı ve onunla yeni bir işbirliği kurmayı» düşünmeyi mümkün kılıyor.

Bu durumda [analizde söz konusu olan bir] erdeme ulaşmak için çile çekilmesi değildir. Bir kere zevkin Öteki’sinin beden olduğunu anladığımızda/duyduğumuzda [analizde söz konusu olan], dürtü ile, yadsınması imkansız olan zevk ile yeni bir ittifak kurmaktır. Bu bedense, üzerine çizgi çekmenin/iptal etmenin (barrer) imkansız olduğu yani yalnızca uzlaşmanın mümkün olduğu bir zevkle damgalanmış bir bedendir. Bu nedenle bir analizin amacı, özneyi yeniden travmatize ederek arzunun, zevkten gücünü alarak açığa çıkması/güçlenmesidir. Bu, düşlemin imgesel nesnesinin aşılıp dürtünün gerçek nesnesine geçerek çatışmasız bir belirtiye, « Ben buyum» a ulaşmayı, yazılmayı bırakmayan olasılığa (contingence), bilirtime (sinthome) erişmeyi gerektirir.

Mutlak farkı üretmek, zevk ile yeni bir ittifaka olanak tanır. Lacan, « sınırsız aşk »tan bahsettiğinde, bize yasanın olmadığı/işlemediği, gerçeğe duyulan bir aşkı işaret eder. Bu yasasız gerçek, bilirtidir. Lacan L’étourdit’de « tıpkı yargı gibi, sonuncusuna kadar bir düşlem olarak kalır; ve onu en hafif şekilde ifade etmek gerekirse gerçeğe yalnızca tüm anlamını yitirerek dokunur. O, tüm bunların arasında bir yol çizmeyi bilecektir. » der.

Bilirtiye razı olmak, düşlem olmayan bir yargıyı mümkün kılar; çünkü bilirti, düşlem ve belirti arasındaki ayrımı ortadan kaldırır ve zevk ile yeni bir ittifaka izin verir.

Zevk ile olan bu yeni ittifak, nevrotik kişinin, Öteki’ne onun bütünlüğünün adak nesnesi, olarak kendisini sunmasını bırakmasını sağlar. Bu yeni ittifak, Jacques Alain Miller’in cihatçı olguda yüceltmeden geçmeden dürtü ve özdeşleşme arasında kurulduğunu belirttiği ittifak çözümünden çok farklıdır. Aksine, analizin bir sonucu olarak zevk ile kurulan bu yeni ittifak, kastrasyonu/iğdişi görmezden gelmeksizin düşlemin ipoteğinden kurtularak temize çıkmış bir zevki düşünmeye olanak tanır.

Düşlem, travmanın terapisidir/tedavisidir ve arzunun dayanağıdır; ancak bu arzu tekrara eşdeğerdir. Jacques-Alain Miller Belirtiden düşleme ve gerisin geriye yolculuk başlıklı dersinde şunu belirtir: « Lacan’ın arzu yolu dediği şey, zevk yolundan başka bir şey değildir; bu onun keyiften de (plaisir) farklı olduğu yer, düşlemi aştığı yerdir. »

O halde arzu yolu, düşlemin bir ötesini içerir ya da düşlemin berisini demek daha uygun olabilir. Bu kökenle ve dürtü ile bir ilişkidir. Lacan’a göre nevrotik kişinin sorunu « yaşamın rengi » olarak adlandırdığı zevk düzeyinde değildir; ancak dürtünün, düşleminde nesnesini bulduğunu varsayan ipotek düzeyinde yer alır.


Metin aşağıdaki bağlantıya tıklanarak indirilebilir.








Comments


İçerikler
Recent Posts
Archive
Search By Tags
Follow Us
  • Facebook Basic Square
  • Twitter Basic Square
  • Google+ Basic Square
bottom of page